Tarihçi Hasip Saygılı'nın kitap incelemesi
- Cumhur UTKU
- 6 Ara 2020
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Ara 2020

İDEALİST BİR MÜCADELE ADAMI MUSTAFA NECATİ BELGESEL ROMANINA
AKADEMİK ELEŞTİRİ
Milli Mücadelenin fedakârlık timsali aydını ve Büyük Zafer’den itibaren
İskân ve Mübadele, Adalet ve nihayet Maarif Vekili iken 1929 yılı başında
henüz 35 yaşında hayata veda etmiş bir idealistin hayatı belgesel roman
denecek bir kurgu ile anlatılmıştır. Mustafa Necati, Darende’den göç etmiş bir
ailenin çocuğu olarak İzmir’de 1894 yılında doğmuş, ilk ve orta tahsilini aynı
şehirde tamamlamıştır. 1913 yılında İstanbul Darülfünunu Hukuk
Fakültesi’nden mezun olmuştur. İzmir’e dönerek öğretmenlik ve avukatlık
yapan Mustafa Necati, Milli Mücadele’nin ilk safhasında Balıkesir’de Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti üyesi ve Kuva-yı Milliye Müfreze Komutanı olarak önemli
hizmetlerde bulunmuştur. Saruhan Milletvekili olarak ilk Meclis’e katılan
Mustafa Necati, İstiklal Mahkemelerinde asker kaçaklarının orduya
kazandırılmasında da kayda değer katkı sağlamıştır.
Akıcı bir üslupla kaleme alınan eser, devrin önemli olaylarını Mustafa
Necati merkezli olarak başarılı olarak aktarmış ve yorumlamıştır.
Eser, Milli Mücadele’nin insan malzemesi yönünden sağlıklı bir röntgeni
olarak da görülebilir. Osmanlı Devleti’nin sonuna gelindiğinde, Türklerin
sosyal ve iş hayatında çemberin dışına sürüklenmiş bir durumda bulundukları
canlı tasvirlerle resmedilmiştir. Diğer taraftan, anı ve gözlemlere dayanarak
Rumların, Batı Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nde planlı ve sistemli olarak
bütün güçlerini bir araya getirerek özellikle eğitim, kültür ve iş hayatına hâkim
olduklarına dikkat çekilmiştir.
Romanda, bir kısmı kurgu için zorunlu bazı tasarruflar yapıldığı
anlaşılmaktadır. Bunlardan aşağıda işaret edeceğimiz hususların eserin yeni
baskısı hazırlanırken yeniden değerlendirileceğini umuyoruz.
İzmir’de yayınlanan gazetelerden bahsederken “Müsavat, antlaşmacıydı”
(s.24) deniyor. Burada galiba cümlenin sonuna da bakınca İtilafçı denilmek
istendiği çıkıyor. Başka bazı yerlerde de sade Türkçe kullanmanın bazen
anlam kaymalarına neden olduğu gözlenmektedir. Bu kapsamda İhtiyat
Zabitlerinin kurdukları Teavün Cemiyeti’nin Koruma Yurdu olarak anılması
(s.30) yerine Yardımlaşma Derneği olarak ifade edilmesi daha uygun
olabilirdi. Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya’daki meşhur emrindeki “Hattı
müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır” ifadesinin “Savunma düzlemi yoktur.
Savunma yüzeyi vardır” şeklinde açıklanması (s.126) yerine “Savunma hattı
yerine derinlikte savunma yapılacaktır” denilebilirdi.
“Sayın Beyim” (s.68) yerine dönemin bilinen “Muhterem Efendim”
denilmesi dönemin havasını yansıtma açısından tercih edilebilirdi. 1919
yılında, henüz Balıkesir işgal edilmediğinden, bölgede Yunanlılardan (s.73)
değil Rumlardan söz edebiliriz. Etimesgut Köyü (s.89) yerine Ahi Mesut Köyü
denilse dönemin toponomisi için daha uygun olabilirdi.
Gazeteci Hasan Tahsin’in “ne İttihatçı ne İtilafçı bağımsız ve sosyalist
düşünceleri” (s.25) biyografisi göz önüne alındığında tam oturmaz. Kendisi
İttihat Terakki bursu ile yurt dışına yüksek tahsile yollanmış, orada aktif
milliyetçi eylemler yapmış ve daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa’da gönüllü olarak
çalışmış bir kişidir.
Milli Mücadele kahramanlarından Hüseyin Rauf Bey’in “İngiltere söz
konusu olduğunda sesi çıkmayan birisi olduğu” (s.26) iddiası fikrimizce isabetli
sayılmaz. Bu çerçevede “Padişah’tan yana tavırları bile şüpheli olan Rumların”
(s.27) ifadeleri de tartışılabilir. Yine İzmir’in işgalinde Nurettin Paşa’nın İzmir
Valisi olduğu ve “temelsiz ve derinliği olmayan” davranışlar içinde bulunduğu
ifade edilmiştir (s.40). Oysa Nurettin Paşa muhtemel işgal ve ilhaka karşı
milliyetçi teşkilatlandırmalar yaptığı için 22 Mart 1919’da görevden alınmıştı.
Mustafa Necati’nin henüz yeni açılmış Meclis’te mevcut siyasi gruplar
hakkında bilgi alması (s.94) bir anakronizmdir. Bu gruplar 1921’den itibaren
ortaya çıkmaya başlayacaklarıdır. İlk haftalarda bu gruplar yoktur. Yine
Mahmut Celal [Bayar] Bey’in İzmir İttihat Terakki örgütündeki görev ünvanı
“Katibi Mesul”, Başkâtip (s.73 ve 76) değil İl Başkanı olarak anlaşılmalıdır.
Esasen 97. sayfadaki İzmir sorumlusu ifadesi doğrudur. Sevr’de Yunanistan’a
Midye [Kıyıköy]-Büyük Çekmece hattının Doğusu (s.100) değil, Batısı verilmiştir.
Tabii 1921 itibarıyla bizde başbakan sıfatını taşıyan (s.142) kimse bulunmuyordu.
Diğer taraftan, bilindiği gibi İkinci Meclis’e seçilecekleri şahsen Mustafa
Kemal Paşa tespit etmiştir. Buna rağmen, sadece Emin Sazak ile Zeki
Kadirbeyoğlu bağımsız olarak seçilebilmiştir. İkinci Grup seçimlere girmemiş
veya girememiştir. Bu yüzden, İkinci Grup’tan İkinci Meclis’e Ali Rıza Bey’in
girdiği (s.173) ifadesi yeniden değerlendirilmeli, denebilir.
Anlatımdan Altay futbol klubünün 1918’de mütareke sonrası kurulduğu
anlaşılıyor (s.27, 33). Oysa kitabın sonunda da ifade edildiği için Altay 1914
yılında kurulmuştu (s.349). 1919’da İstanbul’daki düşman harp gemileri
kastedilerek iki yıl önce bu gemilerin Çanakkale’den geçemedikleri yazılmış
(s.57); dört yıl önce olması gerekirdi. Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa Kemal
Paşa’nın Balıkesir Kuva-yı Milliyesine Aydın’ı Yunanlılara teslim etmeyin
(s.74)dediği aktarılırken galiba Balıkesir denilmesi gerekiyordu. Balıkesir’deki
Tümen Komutanı Alb. Köprülü Kazım [Özalp] Bey ile Mustafa Kemal Paşa’nın
Harbiye’den sınıf arkadaşı oldukları (s.75 ve 97) doğru değildir. Aralarında bir
yıl fark vardır. Mustafa Kemal 1317-P.8 sicil numaralı iken Köprülü Kâzım
1317-P.17 numaralıdır.
Roman kurgusu içerisinde Birinci Dünya Harb’inde askere alınan sivil
doktordan yedek subay (ihtiyat zabiti) olarak bahsedilmiştir (s.31). Oysa sivil
doktorlar yüzbaşı ve bazen daha yüksek rütbe ile asker oldular. Kendileri
dönem boyunca ihtiyat zabiti olarak görülmemiştir. Bir de Sakarya Harbi’nin
devam ettiği günlerde Kastamonu’da asker kaçaklarının idam cezalarından
affıyla ilgili mizansende cezaların affını talep eden eşraf ve ulemanın ricacı ve
şefaatçi olarak tasviri yerine tehditkâr hesap sorucu bir havada anlatılması
(s.127-128) fikrimizce roman kurgusunun en tartışmalı tarafıdır. Milli
Mücadele esnasında Kastamonu’da Jandarma Komutanı’nın evde karısına
telefon etmesi (s.150) de gerçeklik açısından yeniden düşünülmelidir.
Dizgi hataları olarak kitapta görülenler şu şekildedir: s.34’de sondan 6.
satırda ama kelimesi fazla görünmektedir. Hacim yerine Hacım (s. 72), bir gün
önce yerine bin gün önce (s.77), Hiyanet-i Vataniye Kanunu yerine Hiyanet-i
Harbiye Kanunu (s.105).
Kitapta Mustafa Necati’nin Lozan Andlaşması’na Meclis’te ret oyu veren
aralarında Yahya Kemal, Şükrü Kaya gibi tanınmış 13 milletvekili arasında
olduğu ve ölümüne kurucu liderimiz Mustafa Kemal’in ağlayacak derecede
üzüldüğü ifadeleri dikkat çekicidir.
Eserin yeni baskısında yukarıda işaret ettiğimiz maddi hataların
giderilmesini ve hak ettiği ilgiyi görmesini diliyoruz.
Hasip Saygılı
Comments