top of page

Tarihçi Hasip Saygılı'nın kitap incelemesi

Güncelleme tarihi: 26 Ara 2020



İDEALİST BİR MÜCADELE ADAMI MUSTAFA NECATİ BELGESEL ROMANINA

AKADEMİK ELEŞTİRİ



Milli Mücadelenin fedakârlık timsali aydını ve Büyük Zafer’den itibaren

İskân ve Mübadele, Adalet ve nihayet Maarif Vekili iken 1929 yılı başında

henüz 35 yaşında hayata veda etmiş bir idealistin hayatı belgesel roman

denecek bir kurgu ile anlatılmıştır. Mustafa Necati, Darende’den göç etmiş bir

ailenin çocuğu olarak İzmir’de 1894 yılında doğmuş, ilk ve orta tahsilini aynı

şehirde tamamlamıştır. 1913 yılında İstanbul Darülfünunu Hukuk

Fakültesi’nden mezun olmuştur. İzmir’e dönerek öğretmenlik ve avukatlık

yapan Mustafa Necati, Milli Mücadele’nin ilk safhasında Balıkesir’de Müdafaa-i

Hukuk Cemiyeti üyesi ve Kuva-yı Milliye Müfreze Komutanı olarak önemli

hizmetlerde bulunmuştur. Saruhan Milletvekili olarak ilk Meclis’e katılan

Mustafa Necati, İstiklal Mahkemelerinde asker kaçaklarının orduya

kazandırılmasında da kayda değer katkı sağlamıştır.


Akıcı bir üslupla kaleme alınan eser, devrin önemli olaylarını Mustafa

Necati merkezli olarak başarılı olarak aktarmış ve yorumlamıştır.

Eser, Milli Mücadele’nin insan malzemesi yönünden sağlıklı bir röntgeni

olarak da görülebilir. Osmanlı Devleti’nin sonuna gelindiğinde, Türklerin

sosyal ve iş hayatında çemberin dışına sürüklenmiş bir durumda bulundukları

canlı tasvirlerle resmedilmiştir. Diğer taraftan, anı ve gözlemlere dayanarak

Rumların, Batı Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nde planlı ve sistemli olarak

bütün güçlerini bir araya getirerek özellikle eğitim, kültür ve iş hayatına hâkim

olduklarına dikkat çekilmiştir.


Romanda, bir kısmı kurgu için zorunlu bazı tasarruflar yapıldığı

anlaşılmaktadır. Bunlardan aşağıda işaret edeceğimiz hususların eserin yeni

baskısı hazırlanırken yeniden değerlendirileceğini umuyoruz.


İzmir’de yayınlanan gazetelerden bahsederken “Müsavat, antlaşmacıydı”

(s.24) deniyor. Burada galiba cümlenin sonuna da bakınca İtilafçı denilmek

istendiği çıkıyor. Başka bazı yerlerde de sade Türkçe kullanmanın bazen

anlam kaymalarına neden olduğu gözlenmektedir. Bu kapsamda İhtiyat

Zabitlerinin kurdukları Teavün Cemiyeti’nin Koruma Yurdu olarak anılması

(s.30) yerine Yardımlaşma Derneği olarak ifade edilmesi daha uygun

olabilirdi. Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya’daki meşhur emrindeki “Hattı

müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır” ifadesinin “Savunma düzlemi yoktur.

Savunma yüzeyi vardır” şeklinde açıklanması (s.126) yerine “Savunma hattı

yerine derinlikte savunma yapılacaktır” denilebilirdi.

“Sayın Beyim” (s.68) yerine dönemin bilinen “Muhterem Efendim”

denilmesi dönemin havasını yansıtma açısından tercih edilebilirdi. 1919

yılında, henüz Balıkesir işgal edilmediğinden, bölgede Yunanlılardan (s.73)

değil Rumlardan söz edebiliriz. Etimesgut Köyü (s.89) yerine Ahi Mesut Köyü

denilse dönemin toponomisi için daha uygun olabilirdi.

Gazeteci Hasan Tahsin’in “ne İttihatçı ne İtilafçı bağımsız ve sosyalist

düşünceleri” (s.25) biyografisi göz önüne alındığında tam oturmaz. Kendisi

İttihat Terakki bursu ile yurt dışına yüksek tahsile yollanmış, orada aktif

milliyetçi eylemler yapmış ve daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa’da gönüllü olarak

çalışmış bir kişidir.

Milli Mücadele kahramanlarından Hüseyin Rauf Bey’in “İngiltere söz

konusu olduğunda sesi çıkmayan birisi olduğu” (s.26) iddiası fikrimizce isabetli

sayılmaz. Bu çerçevede “Padişah’tan yana tavırları bile şüpheli olan Rumların”

(s.27) ifadeleri de tartışılabilir. Yine İzmir’in işgalinde Nurettin Paşa’nın İzmir

Valisi olduğu ve “temelsiz ve derinliği olmayan” davranışlar içinde bulunduğu

ifade edilmiştir (s.40). Oysa Nurettin Paşa muhtemel işgal ve ilhaka karşı

milliyetçi teşkilatlandırmalar yaptığı için 22 Mart 1919’da görevden alınmıştı.

Mustafa Necati’nin henüz yeni açılmış Meclis’te mevcut siyasi gruplar

hakkında bilgi alması (s.94) bir anakronizmdir. Bu gruplar 1921’den itibaren

ortaya çıkmaya başlayacaklarıdır. İlk haftalarda bu gruplar yoktur. Yine

Mahmut Celal [Bayar] Bey’in İzmir İttihat Terakki örgütündeki görev ünvanı

“Katibi Mesul”, Başkâtip (s.73 ve 76) değil İl Başkanı olarak anlaşılmalıdır.

Esasen 97. sayfadaki İzmir sorumlusu ifadesi doğrudur. Sevr’de Yunanistan’a

Midye [Kıyıköy]-Büyük Çekmece hattının Doğusu (s.100) değil, Batısı verilmiştir.

Tabii 1921 itibarıyla bizde başbakan sıfatını taşıyan (s.142) kimse bulunmuyordu.

Diğer taraftan, bilindiği gibi İkinci Meclis’e seçilecekleri şahsen Mustafa

Kemal Paşa tespit etmiştir. Buna rağmen, sadece Emin Sazak ile Zeki

Kadirbeyoğlu bağımsız olarak seçilebilmiştir. İkinci Grup seçimlere girmemiş

veya girememiştir. Bu yüzden, İkinci Grup’tan İkinci Meclis’e Ali Rıza Bey’in

girdiği (s.173) ifadesi yeniden değerlendirilmeli, denebilir.

Anlatımdan Altay futbol klubünün 1918’de mütareke sonrası kurulduğu

anlaşılıyor (s.27, 33). Oysa kitabın sonunda da ifade edildiği için Altay 1914

yılında kurulmuştu (s.349). 1919’da İstanbul’daki düşman harp gemileri

kastedilerek iki yıl önce bu gemilerin Çanakkale’den geçemedikleri yazılmış

(s.57); dört yıl önce olması gerekirdi. Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa Kemal

Paşa’nın Balıkesir Kuva-yı Milliyesine Aydın’ı Yunanlılara teslim etmeyin

(s.74)dediği aktarılırken galiba Balıkesir denilmesi gerekiyordu. Balıkesir’deki

Tümen Komutanı Alb. Köprülü Kazım [Özalp] Bey ile Mustafa Kemal Paşa’nın

Harbiye’den sınıf arkadaşı oldukları (s.75 ve 97) doğru değildir. Aralarında bir

yıl fark vardır. Mustafa Kemal 1317-P.8 sicil numaralı iken Köprülü Kâzım

1317-P.17 numaralıdır.

Roman kurgusu içerisinde Birinci Dünya Harb’inde askere alınan sivil

doktordan yedek subay (ihtiyat zabiti) olarak bahsedilmiştir (s.31). Oysa sivil

doktorlar yüzbaşı ve bazen daha yüksek rütbe ile asker oldular. Kendileri

dönem boyunca ihtiyat zabiti olarak görülmemiştir. Bir de Sakarya Harbi’nin

devam ettiği günlerde Kastamonu’da asker kaçaklarının idam cezalarından

affıyla ilgili mizansende cezaların affını talep eden eşraf ve ulemanın ricacı ve

şefaatçi olarak tasviri yerine tehditkâr hesap sorucu bir havada anlatılması

(s.127-128) fikrimizce roman kurgusunun en tartışmalı tarafıdır. Milli

Mücadele esnasında Kastamonu’da Jandarma Komutanı’nın evde karısına

telefon etmesi (s.150) de gerçeklik açısından yeniden düşünülmelidir.

Dizgi hataları olarak kitapta görülenler şu şekildedir: s.34’de sondan 6.

satırda ama kelimesi fazla görünmektedir. Hacim yerine Hacım (s. 72), bir gün

önce yerine bin gün önce (s.77), Hiyanet-i Vataniye Kanunu yerine Hiyanet-i

Harbiye Kanunu (s.105).

Kitapta Mustafa Necati’nin Lozan Andlaşması’na Meclis’te ret oyu veren

aralarında Yahya Kemal, Şükrü Kaya gibi tanınmış 13 milletvekili arasında

olduğu ve ölümüne kurucu liderimiz Mustafa Kemal’in ağlayacak derecede

üzüldüğü ifadeleri dikkat çekicidir.

Eserin yeni baskısında yukarıda işaret ettiğimiz maddi hataların

giderilmesini ve hak ettiği ilgiyi görmesini diliyoruz.


Hasip Saygılı

 
 
 

Comments


  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter

yeni kitap ve yazılarımı takip etmek için üye olmayı unutmayın

üye olduğunuz için teşekkürler!

bottom of page